![]() HAVE / HELP / MAKE / LET 1-Let + nesne + fiil: Birinin bir şey yapmasına izin vermek -The teacher doesn’t let me talk on the phone. (Öğretmen telefonda konuşmama izin vermiyor.) 2-Make + nesne + fiil: Birini bir şey yapmaya zorlamak. -She madem e wait at the library all the day. (bütün gün beni kütüphanede bekletti) 3-Help + nesne + fiil: Birinin bir şey yapmasına yardım etmek -My friend helped me finish my Project. (Arkadaşım projemi bitirmeme yardm etti) !! Help + nesne + to fiil şeklinde de kullanılabilir. -My friend helped met o finish my Project. 4-Have + nesne + fiil: Birine bir şey yaptırmak -All the young girls always have their parents buy new clothes. (tüm genç kızlar ailelerine sürekli yeni kıyafetler aldırıyorlar) WANT / ASK / TELL / GET 1-Get + nesne + to fiil: Birine bir şey yaptırmak/ birini bir şey yapmaya ikna etmek. -I can’t get her to finish her dinner. (Ona akşam yemeğini bitirtemiyorum/ bitirmesine ikna edemiyorum) 2-Want + nesne + to fiil: Birinden bir şey yapmasını istemek -The police want us to give our ID cards. (Polis bizden kimlik kartlarımızı vermemizi istiyor) 3-Ask + nesne + to fiil: Birinden bir şey yapmasını istemek/sormak. -My mother asks met o tidy my room. (Annem benden odamı düzenlememi istiyor) 4-Tell + nesne + to fiil: Birine bir şey yapmasını söylemek -Doctors are always telling the people to eat vegetables. (Doktorlar halka her zaman sebze yemelerini söylüyor) AİLE BİREYLERİ Bayan Erkek Stepmother(üvey anne) Stepfather(üvey baba) BELENDED FAMILY Stepsister(üvey kız kardeş) Stepbrother(üvey erkek kardş) (Üvey aile-Karışık) Half sister( “ “ “ ) Half brother( “ “ “) Stepdaughter(üvey kız evlat) Stepson (üvey erkek evlat) IMMEDIATE FAMILY Bayan Erkek (En yakın/1. derece aile) Mother(anne) Father(baba) Sister(kız kardeş) Brother(erkek kardeş) Wife(eş) Husband(koca) Daughter(kız evlat) Son(erkek evlat) EXTENDED FAMILY Bayan (Geniş aile) Great-grandmother(büyük büyük anne) Grandmother (büyük anne) Aunt (hala/teyze/yenge) Cousine(kız kuzen) Niece(kız yeğen) Sister-in-law(görümce/elti) Erkek Great-grandfather(büyük büyük baba) Grandfather(büyük baba) Uncle(amca/dayı/enişte) Cousin(erkek kuzen) Nephew(erkek yeğen) Brother-in-law(Kayınbirader/bacanak) USED TO Geçmişte sahip olunan alışkanlıklardan/durumlardan/yerlerden yada geçmişte düzenli olarak yapılan fakat günümüzde artık terkedilmiş eylemlerden bahsederken kullanırız. Olumlu cümle: Özne + used to + fiil -My sister-in-law used to argue with me all the time. (Görümcem benimle sürekli tarşırdı) -We used to sleep early. (erken uyurduk) Olumsuz cümle: Özne + didn’t use to + fiil -When I was a child/kid I din’t use to eat chips. (çocukken patates cipsi yemezdim) -My parents didn’t use to let me go to the parties. (Ailem partilere gitmeme izin vermezdi) Soru cümlesi: Did + özne + use to + fiil? -Did you use to eat out at night?(gece dışarıda yemek yer miydin?) Yes, I did. / No I didn’t. -What kind of sports did you use to do?(ne tür sporlar yapardın?) Volleyball and badminton. WOULD Geçmişte düzenli olarak yapılan eylemlerden bahsederken kullanılır. -When I played football with my cousins, I would always win the matches. (Kuzenlerimle futbol oynarken maçları her zaman ben kazanırdım) -My father would eat grilled meat. (babam ızgara et yerdi) !! I would = I ‘d şeklinde de yazılabilir. Bu kural diğer özneler için de geçerlidir. Konum/mevki/ yerden baksederken WOULD KULLANILMAZ. USED TO KULLANILIR. -We used to stay at hotel (Otelde kalırdık-doğru kullanım) -We would stay at a hotel (yanlış) ÖNEMLİ İFADELER I think… (sanırım/bence) I don’t think … It seems like…(öyle görünüyorki..) It seems to me that…(bana öyle geliyorki….) If you ask me….(bana soracak olursan) Yukarıdaki ifadeleri bir konu hakkındaki düşüncelerimizi ifade ederken yada şahsi fikirlerimizden bahsederken kullanırız. - I don’t like Tarkan’s ew album. It seems to me that he didn’t care it all. (Tarkan’ın yeni albümünü beğenmedim. Bana öyle geliyor ki hiçte özenmemiş) A:Yesterday I had an accident so I have a terrible headache now. (Dün bir kaza yaptım bu yüzden müthiş bir baş ağrım var şu an.) B:I think that’s why you father doesn’t let you drive any more. (Bence bu, babanının senin araba kullanmana izin vermemesinin sebebidir) A:I’m afraid that I can’t pass the geography exam. What about you? (Coğrafya sınavından geçememekten korkuyorum. Ya sen?) B:If you ask me I can’t pass it,either.(Bana sorarsan ben de geçemem) Absolutely : Kesinlikle/tamamen Definitely: kesinlikle/tamamen Exactly: Tam anlamıyla You’re right: :Haklısın That’s true: Doğru That’s for sure: Muhakkak/kesinlikle I agree(with you): (sana) Katılıyorum Yeah: Evet I know: Biliyorum A: We can’t set the table and can’t have dinner together any more. (Masayı kurup akşam yemeğini birlikte yiyemiyoruz artık) B: I agree with you. That’s too bad, becouse you don’t have anything to share. (Sana katılıyorum. Bu çok kötü çünkü paylaşacak hiçbir şeyiniz olmuyor) A: Teenagers spend much time on the Internet. Sometimes I think that they stick to the computers. (Gençler internette çok fazla zaman harcıyor. Bazen onların bilgisayarlara yapıştığını düşünyorm) B: You’re right. My daughter is a computer addict,too. (Haklısın. Benim kızımda bilgisayar bağımlısı) UNIT 4 KELİMELER Adopted: evlatlık Ex-husband: eski koca Great aunt: büyük hala Seperated: ayrılmış Single parent: tek ebeveyn Moustache: bıyık Nowadays: bugünlerde In those days: o günlerde Pitch-in: yemeğe yumulmak Nag: başının etini yemek Chore: ufak gündelik işler Stay out late: geç saate kadar dışarıda kalmak Sibling bonding: Yakın kardeşlik Allow: izin vermek Divorce rate: boşanma oranı Per day: 1 günde Adolescent: yetişkin Pressure: baskı Grab: kapmak Get married: evlenmek Grow up: büyümek/yetişmek Get divorce: boşanmak Get into trouble: başı belaya girmek Income: gelir Crawl: emeklemek Keep candy: şeker bulundurmak Memory: anı/hatıra Hide-and-seek: saklambaç oyunu Tease: satşmak/takılmak Ceiling fan: tavan vantilatörü Change: değiştirmek Fall off a ladder: merdivenden düşmek Lose balance: dengeyi kaybetmek That’s not fair: bu adil değil Remote: uzaktan kumanda Pay the bill: hesabu ödemek Prepare dinner: akşam yemeğini hazırlamak Was the dishes: bulaşıkları yıkamak Move: taşınmak Call: aramak(telefonda) Shame: utanç Involve: dahil olmak Percentage: yüzde (%) “ I trust you guys…” |