UHİVEwww.uhedergisi.comUluslararası Hakemli İletişim ve Edebiyat Araştırmaları DergisiOcak / Şubat / Mart - Kış Dönemi Cilt: 3 Sayı: 6 Yıl:2015 Jel Kodu: Z11International Peer-Reviewed Journal Of Communication And Humanities ResearchJanuary / February / March - Winter Semester Volume: 3 Issue: 6 Year: 2015 Gel Code: Z11ID:105 K:59www.uhedergisi.com(ISO 9001-2008 Belge No / Document No: 12879 & ISO 14001-2004 Belge No / Document No: 12880)(MARKA PATENT NO: TRADEMARK) (2015/04315- 2015-GE-18972)
     
FACEBOOK’TA GÜVENLİK DAVRANIŞI VE MAHREMİYET KAYGISI: İSTANBUL’DA YAŞAYAN KULLANICILARA İLİŞKİN BİR ARAŞTIRMA1 SECURITY BEHAVIOUR AND PRIVACY CONCERN ON FACEBOOK:
A RESEARCH REGARDING ISTANBUL USERS Melis OKTUĞ ZENGİN*, İbrahim ZENGİN**
* Nişantaşı Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fak. Gazetecilik Bölümü İstanbul / Türkiye
** Kültür Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fak. İletişim Tasarımı Bölümü İstanbul / Türkiye
Özet
2004 yılında Harvard Üniversitesi öğrencilerinin sanal yıllığı olarak Mark Zuckerberg tarafından kullanıma sunulan Facebook, günümüzde gerek özel yaşamda gerekse iş yaşamında etkin bir iletişim aracına dönüşmüştür. Sosyal ağların dünyada ve Türkiye’de yaygınlaşması, arkadaşlarla, aile bireyleriyle kimi zaman da hiç tanımadığımız kişilerle yoğun bir bilgi ve içerik paylaşımını da beraberinde getirmiştir. Çalışmanın konusunu, İstanbul’da yaşayan kullanıcıların, Facebook kullanma amaçlarının, güvenlik davranışı üzerindeki ve Facebook’a ilişkin algılarının mahremiyet kaygısı üzerindeki etkileri oluşturmaktadır. Bu amaçla, 514 kişiye çevrimiçi anket uygulanmıştır. Elde edilen sonuçlar, İstanbul’da yaşayan kullanıcıların Facebook’u mesaj gönderme amacıyla kullandığını ve arkadaş listelerinin daha çok önceden tanınan kişilerden oluştuğunu; bu nedenle, mahremiyetin öncelikle seçicilik yöntemiyle korunduğunu göstermektedir. Anahtar Kelimeler : Facebook, Sosyal ağ, İnternet, Mahremiyet, Kişisel Veri Abstract
Facebook, which was created by Mark Zuckerberg in 2004 at Harvard University as a cyber yearbook, has become an active communication tool in private as well as in professional life. The proliferation of social networks around the world, including Turkey, has led to an intensive sharing of information with family, friends, and even people who are not acquainted with. This study aims to reveal the reasons for using Facebook; examine the attitudes and apprehensions towards privacy and security. For this purpose, an online questionnaire was conducted with 514 Facebook users in Istanbul. According to the results, Facebook is used mostly for messaging and the lists of friends mainly comprise people who are already acquainted with. Hence, in order to keep safe online, precautions are taken by simply picking out people who are already known and adding them as friends. Key Words: Facebook, Social Network, Internet, Privacy, Personal Data
Giriş Mark Zuckerberg tarafından 2004 yılında Harvard Üniversitesi öğrencilerinin sanal yıllığı olarak kullanıma sunulan Facebook, 2006 yılının Eylül ayından itibaren 13 yaş üzerinde ve geçerli bir elektronik posta adresine sahip olan herkesin üye olabileceği bir iletişim aracına dönüşmüştür. Günümüzde, dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de İnternet kullanıcılarının büyük bir bölümü sosyal paylaşım ağlarına üyedir. Avrupa’da İnterneti en çok kullanan ülkeler sıralamasında, Türkiye; Rusya, Almanya, İngiltere, Fransa’nın ardından beşinci sırada yer almaktadır. Türkiye’de toplam nüfusun %47’sinin sosyal medya platformlarında hesabı bulunmaktadır.2 Bu veriler, internet kullanıcılarının önemli bir bölümünün sosyal ağları kullandıklarını göstermektedir. Sosyal ağların, gündelik yaşamda ve iş yaşamında hızla yaygınlaşması, arkadaşlarla, aile bireyleriyle ve kimi zaman da hiç karşılaşmadığımız kişilerle yoğun bir bilgi ve içerik paylaşımını beraberinde getirmiştir. Bu bağlamda, sosyal ağlarda güvenlik ve mahremiyet konuları birçok araştırmacının dikkatini çekmiştir. Bu çalışmanın konusunu, Türkiye’de ve İstanbul’da yaygın olarak kullanılan sosyal ağ Facebook’a üye olanların, olası riskler ve tehditler karşısında geliştirdikleri güvenlik davranışı ve mahremiyet kaygısı oluşturmaktadır. Mahremiyet Kavramı Mahremiyet, felsefeden siyaset bilimine, hukuktan medya çalışmalarına, geniş bir yelpazede ve farklı disiplinlerin çerçevesinden ele alınan bir kavramdır. Bu bağlamda, karmaşık ve çok yönlü olduğu söylenebilmektedir. Özel yaşam, mahremiyetten daha geniş bir kavram olmasına karşın özel yaşam ve mahremiyet kavramları, çoğunlukla birbiri yerine kullanılmaktadır (Roagana, 2012). Özel yaşam, her bireyin özgür olarak hem kendi kişiliğini oluşturabildiği ve geliştirdiği hem de diğer bireylerle ve dış dünya ile ilişki kurduğu bir alan içermektedir (Kilkelly, 2003). İnsanın kendi varlığını özgürce geliştirebilmesi için özel yaşamını başkasının denetiminden ve gözetiminden uzak bir biçimde sürdürmesi gerekmektedir. Bu bağlamda, gizlilik ve bağımsızlık özel yaşamın temel öğeleridir (Özdemir, 2005). Özel yaşam ve mahremiyet kavramlarının ortak noktası, her ikisinin de insan hakları kapsamında ele alınmasıdır (Tavani, 2007). Özel hayatın gizliliği, kişi dokunulmazlığının devamı olarak kabul edilmektedir. Mahremiyet hakkı ise, kişilerin özel hayatının, başkalarının onu öğrenme merakından uzak kalmasını ifade etmektedir Özel yaşam ve mahremiyet, temel hak ve özgürlükler kapsamında, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi (1948, m.12), Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (1950, m.8) ve Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı (2000, m. 7-8) ile korunmaktadır (Özdemir, 2005). Mahremiyet olgusu, eski çağlardan bu yana var olmakla birlikte, modernleşme sürecinde, birey kavramının öne çıkmasıyla öneminin giderek arttığı söylenebilmektedir (Yüksel, 2003). Mahremiyetin önem kazanmasında etkili olan bir diğer unsur ise, kişilerin bilgilerine, görüntülerine ve kişilerarası iletişim kapsamındaki görüşmelerine kolaylıkla ulaşabilmeyi sağlayan teknolojik ilerlemelerdir (Yüksel, 2009). Bu bağlamda, özel yaşamın gizliliği ve mahremiyet hakkı, yaşama hakkı, mülkiyet hakkı gibi diğer geleneksel haklardan farklı olarak modernleşme ve teknolojideki ilerlemelere paralel bir biçimde gelişmiştir. Teknolojik gelişmeler, aynı zamanda, kişilerin özel yaşamlarına ve mahremiyetlerine müdahale edilmesini de kolaylaştırmıştır (Kaya, 2006). Özel hayatın gizliliği ve mahremiyet hakkı ihlalleriyle mücadele etmek amacıyla Elecrtonic Privacy Information Center (EPIC), Privacy International, World Privacy Forum ve Privacy Coalition gibi uluslararası düzeyde bağımsız ve tarafsız sivil toplum örgütlerinin kurulması, konuya ilişkin hassasiyetin bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Mahremiyet tanımlarının, bu gelişmelere paralel olarak kapsamının genişlediği görülmektedir. Kavram, ilk defa 19. yüzyılda, Amerikalı yargıçlar, Warren ve Brandies (1890) tarafından yalnız bırakılma hakkı olarak tanımlanmıştır. Warren ve Brandies, yaşam ve mülkiyet hakkı gibi temel hakların anlamlarını giderek yitirdiğini, yaşama hakkının yalnız beden bütünlüğü kapsamında ele alınamayacağını vurgulamakta; yalnız başına kalma ve özel yaşam alanına sahip olma hakkının da temel haklar kapsamında ele alınmasının gerekliliğine dikkat çekmektedirler (akt. Yüksel, 2009: 279). Geleneksel mahremiyet kuramına farklı açılardan yaklaşılabilmektedir. Fiziksel mahremiyet, kişinin bedeninin çeşitli müdahalelere karşı korunması hakkını; sosyal mahremiyet, sosyal ilişkileri üzerindeki kontrol hakkını; psikolojik mahremiyet, değer yargılarını belirleyen bilişsel ve duygusal aktivitelerindeki özgürlüğünü ifade etmektedir (Burgoon vd., 1989). Warren ve Brandies'in tanımı uzun yıllar kabul görmesine karşın, enformasyon teknolojilerinin hızla yayılması, bilgi mahremiyetini gündeme getirmiştir. Bilgi mahremiyeti, kişinin kendisiyle ilgili bilgilere, başka bir anlatımla, kişisel verilere erişimin bireyin kontrolü altında olmasını ve bu bilgilerin kişinin rızasıyla dolaşımını ifade etmektedir. Gavison'a göre mahremiyet, bireyin ne ölçüde bilindiğinin, ne ölçüde ilgiye konu olduğunun ve diğerlerinin bireye ne ölçüde yakın olduğunun ölçüsüdür. Bu bağlamda, bireyler hakkındaki bilginin toplanması, depolanması, dağıtılması, özel yerlerde izinsiz olarak izlenmesi, görüntüsünün alınması, gizlice dinlenmesi tipik mahremiyet hakkı ihlalleridir (akt. Doyle ve Bagaric, 2007: 95). Literatürde, mahremiyet kavramını bilgi mahremiyeti çerçevesinde ele alan birçok tanım bulunmaktadır. Westin'e göre (1970) mahremiyet, bireylerin, grupların ya da kurumların kendileri hakkındaki bilgiyi diğerleriyle nasıl, ne zaman ve ne ölçüde paylaşacaklarını belirleme istemidir. Miller (1971) ise, kişinin kendisiyle ilgili bilgilerin dolaşımını kontrol etme hakkını mahremiyet hakkının temel şartı olarak tanımlamaktadır (akt. Solove, 2002). Solove'e göre (2002), mahremiyeti, bilgi mahremiyeti çerçevesinde tanımlamak, kavramın karmaşık niteliğini daha da artırmaktadır. Kişisel verilerin, bireyin kendi kontrolünde ve belirlediği sınırlar dâhilinde paylaşılması bilgi mahremiyetinin sağlandığını göstermektedir ancak kişilerin kontrol ve sınırlama hakkını kullanacağı bilgilerden hangilerinin kişisel veri kapsamında değerlendirileceği tartışmalıdır. Kişisel veri, kimliği belirli veya belirlenebilir bir gerçek kişiyle ilgili her türlü veri olarak tanımlanmaktadır. Adı, soyadı, doğum tarihi ve doğum yeri gibi bireyin sadece kimliğini ortaya koyan bilgiler değil; telefon numarası, motorlu taşıt plakası, sosyal güvenlik numarası, pasaport numarası, özgeçmiş, resim, görüntü ve ses kayıtları, parmak izleri, genetik bilgiler, IP adresi, e-posta adresi, cihaz kimlikleri, hobiler, tercihler, etkileşimde bulunulan kişiler, grup üyelikleri, aile bilgileri gibi kişiyi doğrudan veya dolaylı olarak belirlenebilir kılan tüm veriler kişisel veri kapsamındadır (Devlet Denetleme Kurulu, 2013). Kişisel veri kavramının oldukça geniş bir yelpazede ele alındığı; bir kişinin ekonomik, kültürel ve sosyal kimliğini belirleyen her türlü bilginin, kişisel veri olarak değerlendirildiği söylenebilmektedir (Baştürk, 2004: 22).
Mahremiyetin tanımı ve kapsamı, özellikle, İnternetin yaygınlaşmasıyla birlikte uluslararası literatürde yeniden tartışılmaya başlanmıştır. Günümüzde ise, çevrimiçi mahremiyet kavramından söz edilmektedir. Geleneksel mahremiyet anlayışından farklı olarak çevrimiçi mahremiyet, yeni sorunları da beraberinde getirmiştir. İleri teknoloji, bilginin yüksek belleklerde ve veri tabanlarında saklanmasını, dağıtılmasını kolaylaştırmıştır. Depolanan bilgi, veri madenciliği gibi tekniklerle kategorize edilerek bu verilerden yeni kullanılabilir bilgiler üretilebilmektedir. Bu bağlamda, bilgi mahremiyeti, çevrimiçi mahremiyetle birlikte anılmaya başlanmıştır (Gellman ve Dixon, 2011). Foursquare’de check-in yapmak, Facebook’ta beğen butonuna basmak ya da Twitter’da takip edilecekleri belirlemek gibi işlemler belirli bir şablona göre analiz edildiğinde, çeşitli kurumlar için önemli bilgi kaynaklarına dönüşmektedir. Bunlardan yola çıkarak, kişinin sosyo-ekonomik durumu, politik görüşü, etnik kimliği, cinsel tercihi, kişilik özelliklerinin belirlenmesi mümkündür. Çevrimiçi ortamlarda, bilgi mahremiyeti ihlallerinin en çok tartışıldığı alanlardan biri de, kullanıcılarının kişisel bilgileri aracılığıyla profil oluşturarak katıldıkları sosyal ağlardır (Brandtzæg vd., 2010; O’Brien ve Torres, 2012).
Sosyal Ağlar ve Mahremiyet Sosyal ağlar, bireylerin sınırları belirli olan bir sistem içinde açık ya da yarı açık bir profil oluşturmalarına olanak tanıyan; farklı kişilerle bağlantı paylaşımında bulunan; kişilerin listesini ve bu kişilerin bağlantılı olduğu diğer kişilerin listesini gösteren web tabanlı hizmetler olarak tanımlanmaktadır (Boyd ve Ellison, 2007). Boyd ve Ellison’a göre (2007), 1997 yılında hizmet vermeye başlayan SixDegrees.com, kendisinden önce kurulan flört siteleri ve sanal topluluklardan farklı olarak kullanıcılarına profil oluşturma, arkadaş listeleri hazırlama olanağı sunması nedeniyle ilk sosyal ağdır. Günümüzde, sosyal ağların sayısı artmış ve dünyada yaygın bir biçimde kullanılmaya başlanmıştır. Sosyal ağların büyük bir çoğunluğuna üye olmak için kişilerin cinsiyet, yaş, ikamet yeri, eğitim düzeyi, ilişki durumu, ilgi alanları gibi bilgileri içeren bir formu doldurması, başka bir deyişle, profil oluşturması gerekmektedir. Ayrıca, Facebook gibi sosyal ağlar, fotoğraf, video paylaşımına, gruplar oluşturmaya; aktivite düzenlemeye; oyun oynamaya; diğer sitelerden eklentileri aktarma ve yorum yapmaya da olanak tanımaktadır. Bu da, kullanıcılarla ilgili kişisel veri kapsamına giren birçok bilginin sosyal ağlar aracılığıyla dolaşıma sokulduğu anlamını taşımaktadır.
Sosyal ağlarda mahremiyet ihlalleri birçok araştırmaya konu olmuştur ve bu araştırmalardan elde edilen sonuçlar, kullanıcıların kimlik hırsızlığı, kişisel verilerin 3. şahısların eline geçmesi gibi bazı risk ve tehditlerle karşı karşıya kaldıklarını ortaya koymuştur (Debatin vd., 2009; O’Brien ve Torres, 2012). Bu risk ve tehditler karşında, kullanıcılar güvenliklerini sağlamak için gizlilik ayarları yoluyla profillerinde yer alan bilgilere erişimi engelleyebilmekte ya da sınırlandırabilmektedirler. Gizlilik ayarları, Facebook, Linkedln gibi sosyal ağlarda etkinleştirilebilirken Friendster, Tribe.Net'te hesabı olan üyelerin profili herkese açıktır (Toprak vd., 2009). Sosyal ağlarda mahremiyetin korunması konusundaki araştırmalardan elde edilen sonuçlar, hak ihlallerinden doğan riskler ve tehditlerin genel olarak, üç ana başlıkta toplanabileceğini ortaya koymaktadır. Bunlardan ilki, üyeleri fiziksel, kültürel ve sosyal nitelikleri bakımından tanımlayan kişisel verilerin paylaşılması alanında karşılaşılan sorunlardır. İkincisi, sosyal ağlarda, üyelerin veri ve içerik paylaşımı konusundaki güvenliklerini sağlayan profil ayarlarına karşın gündeme gelen risklerdir. Son olarak ise, sosyal ağlara servis sağlayanların üyelerine ait tüm kişisel verileri elinde bulundurması nedeniyle üçüncü şahıslarla gerçekleştirebilecekleri bilgi paylaşımı konusunda ortaya çıkan tehditlerdir (Ho vd., 2009). Bu bağlamda, sosyal ağlarda mahremiyet kaygısı, kontrol dışı, istemeyerek ya da dikkatsizlik sonucu kişisel verilerin paylaşılması, söylenti ve dedikodu kaynaklı bir paylaşıma bağlı olarak itibarın zedelenmesi, taciz, gözetlenme, kişisel verilerin üçüncü şahıslar tarafından kullanılması ve kimlik hırsızlığı konularını içermektedir (Boyd ve Ellison, 2007). Kişisel verilerin paylaşımında ortaya çıkabilecek risklere karşın araştırmalar, sosyal ağlarda kullanıcıların birçok bilgiye yer verdiğini göstermektedir. Christofides vd. (2009) çalışmalarında, üniversite öğrencilerinin büyük bir bölümünün, ilişki durumları, e-posta adresleri, doğum günü gibi bilgileri paylaştığını ve ortalama 297 arkadaşa sahip olduklarını belirlemişlerdir. Aynı araştırma çerçevesinde yapılan derinlemesine görüşmeler sonucunda elde edilen bulgulara göre, araştırmaya katılanlar, Facebook’ta gündelik yaşama oranla daha fazla bilgi paylaşmaktadırlar. Gross ve Acquisti’ne (2005) göre, Facebook’ta kişisel verilerin paylaşımının mahremiyet üzerindeki etkisi çok azdır. Araştırmada, olası tehditler konunda farkındalık uyandırılan katılımcıların çok azının güvenlik ayarlarını değiştirdiği görülmüştür. Govani ve Pashley (2005), araştırmalarında, Facebook kullanıcılarının önemli bir bölümünün (%84) mahremiyet ihlallerine yönelik risklerin farkında olduğunu ve gizlilik ayarları seçeneğini bilmelerine karşın kullanmadıklarını saptamışlardır. Jones ve Soltren (2005) ise, Facebook kullanıcılarının %89'unun gizlilik ve veri kullanımıyla ilgili bilgileri okumadığını belirlemişlerdir. Güven ve Kovanlıkaya (2008) üniversite öğrencilerinin Facebook'u kullanma amaçlarını, gizlilik ayarlarındaki tercihlerini ve profillerinde hangi bilgileri paylaştıklarını araştırmışlardır. Araştırmadan elde edilen sonuçlar, katılımcıların Facebook'u daha çok eski arkadaşlarını bulmak ve varolan arkadaşlık ilişkilerini sürdürmek için kullandıklarını; demografik bilgilerini paylaştıkları ancak büyük bir çoğunluğun adres, telefon numarası gibi iletişim bilgilerine yer vermediklerini; profillerini daha çok arkadaşlarına açık konumunda olduğunu göstermektedir. Facebook’la ilgili araştırmalar, çoğunlukla gençlere yönelik olmasına karşın Facebook kullanıcılarının demografik özelliklerinin değişmekte olduğunu, her yaştan ve öğrencilik dışında uğraş alanlarından Facebook kullanıcılarının bulunduğunu göstermektedir (Brandtzæg vd., 2010). Üniversite öğrencileri ve çalışan yetişkinlerle yapılan araştırmada, hem gençlerin hem de yetişkinlerin benzer oranlarda kişisel veri paylaştıkları saptanmıştır. Ayrıca, güvenlik ayarları konusundaki farkındalık ve bilgi düzeylerinin de yine benzer oranlarda olduğu anlaşılmıştır. Yetişkinler, daha çok Facebook’ta bilgi paylaşımının getireceği fırsatlara odaklanırken; genç kullanıcılar için Facebook sosyal sermaye olarak görülmektedir (Ellison vd., 2007). Facebook’a üye olmada en önemli güdü, arkadaşlarla iletişimi sürdürmek ve yeni arkadaşlıklar kurmaktır (Brandtzæg ve Heim, 2009). Sosyal ağlar, kişinin kendisi ile ilgili içerik oluşturabilecekleri düşüncesinden hareketle kurulduğu için bilgi paylaşımının gönüllülük esasına dayalı olarak gerçekleştirildiği söylenebilir (Joinson, 2008). Bu açıdan bakıldığında, mahremiyetle ilgili oluşan tehditler ve bilgi paylaşımındaki motivasyon arasında bir çatışma doğduğu düşünülebilmektedir. O’Brien ve Torres (2012) bu durumu mahremiyet ikilemi (privacy dilemma) olarak adlandırmaktadırlar. Tüfekçi (2008) sosyal ağlarda, tüm risklere karşın gönüllü olarak yapılan bilgi paylaşımının gençlerin görünür olmak istemesinden kaynaklandığına dikkat çekmektedir. Asıl büyük tehdit, görme ve görülme eyleminin, mahremiyetin sınırlarını ve izleyici kitlesini belirleyemediğimiz dijital ortamda gerçekleşmesine bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Ekinil'in (2009) gerçekleştirdiği araştırmada, Facebook'un en beğenilen özelliği olarak belirlenen fotoğraf paylaşımının, görünürlüğü sağlaması nedeniyle gözetlemek ve gözetlenmekten duyulan hazzı ortaya koyduğu saptanmıştır. Ankete katılanların %51'i diğer kullanıcıların profillerine bakmaktan başka bir anlatımla, gözetlemekten hoşlandıklarını belirtmişlerdir.
Güven ve Kovanlıkaya’nın (2008) araştırması ise, Facebook kullanıcılarının arkadaşları dışındaki kişilerin profillerini gözlemlediklerini ancak tanımadıkları ya da izin vermedikleri kişiler tarafından profillerinin görülmesinden rahatsızlık duyduklarını ortaya koymuştur. Gönenli ve Hürmeriç’in (2012) araştırmalarında da, katılımcılar, özel hayatın deşifre edilmesini Facebook'un dezavantajları arasında yer vermişlerdir. Toprak vd. (2009) ise, katılımcıların, gözetlerken görünür olmaktan haz duyduklarını saptamışlardır. Dikkat çeken bir başka bulgu ise, Facebook'un kullanıcılar tarafından mahrem alan olarak görülmediğidir. Bu bağlamda, ankete katılanlar, Facebook'un mahrem alanlarını ortadan kaldırdığının farkındadırlar. Araştırmalar, Facebook kullanıcılarının mahremiyet konusuyla ilgili olduklarını ancak, mahremiyet algılarının sosyal ağlarda farklı bir biçimde ortaya çıktığını göstermektedir (Livingstone, 2008; Debatin vd., 2009). Bununla birlikte, mahremiyet ve güvenlikle ilgili araştırmalar, mahremiyet kaygısına karşın, sosyal ağ üyelerinin birçok kişisel veriyi paylaştığını ortaya koymaktadır (Youn 2005, Acquisti ve Gross, 2007). Kişisel verilerin paylaşılmasında sosyal ağ kullanıcılarının bilinçli olarak bu tercihi uyguladıkları saptanmıştır (Dwyer vd., 2007; Stutzman, 2006; Gross ve Acquisti, 2005). Güven (2007) kişisel verilerin ifşasının mahremiyetin yok edilmesi gibi bir duruma yol açma olasılığına karşın neden toplumda gözetime karşı bir direniş olmadığı sorusunu gündeme getirmektedir. Güven (2007), bu durumu, gözetim araçlarının eğlence aracı olarak kullanılmasıyla birlikte oluşan hazza bağlamaktır. Herşeyi görme, bilme fikri, insanların içindeki röntgencilik hissini doyurmaktadır. Böylece, gözetilenler de gözetleyen rolüne bürünmektedirler. Facebook gibi sosyal paylaşım ağları, güvenlik ayarları yoluyla bu bilgilere erişimi kontrol ve kısıtlama hakkı tanısa da, kullanıcılar görünür olmayı yeğlemektedirler. Ayrıca, araştırmalarda, gözetlemek ve gözetlenmek bir yandan haz olarak tanımlanırken öte yandan özel yaşamın deşifre edilmesi ve mahremiyetin ihlaline ilişkin kaygılar dikkat çekicidir. Bu bağlamda, sosyal ağlarda gözetleme ve gözetlenmeye dayalı bir platform oluştuğu söyelenebilmektedir. Sosyal ağlarda görünmeyen ancak kullanıcılar tarafından hissedilen gözetim, Foucault'nun Panoptikon modelinin dijital ya da çevrimiçi versiyonu olarak nitelendirilebilmektedir (Brignall III, 2002; Riphagen, 2008). Araştırmanın Amacı ve Yöntemi Yeni iletişim teknolojileri sayesinde, günümüzde, insan ilişkilerinin zaman ve uzam sınırlaması olmaksızın yoğun bir biçimde yaşandığı bilinen bir gerçektir. Bunun en belirgin örneklerinden biri sosyal ağlardır. Sosyal ağlar çevremizle olan ilişkilerimizi sürdürmek, sosyalleşmek gibi bazı avantajlar sağlamakla birlikte, kişisel verilerin ifşasıyla ortaya çıkan mahremiyet ihlalleri gibi sorunları da beraberinde getirmiştir. Facebook hem kullanıcı sayısının fazla olması hem de kullanımının tüm dünyaya yayılması açısından diğer sosyal ağlara göre daha fazla gündemde yer almaktadır (Toprak vd., 2009). Literatürde yer alan sosyal ağlarla ilgili araştırmaların önemli bir bölümünde, Facebook kullanıcısı olan üniversite öğrencilerinin bu sosyal ağı kullanma amaçları ve mahremiyet kaygılarının güvenlik davranışı üzerindeki etkileri ele alınmıştır (Gross ve Acquisti, 2005; Tüfekçi, 2008; Jones ve Soltren, 2005; Govani ve Pashley, 2005; Toprak vd., 2009; Güven ve Kovanlıkaya, 2008). Bu araştırmanın amacı, İstanbul’da yaşayan ve Facebook'a üye olma hakkı tanınan 13 yaş üstü tüm yaş gruplarından Facebook kullanıcılarının Facebook’u kullanma amaçlarının güvenlik davranışı üzerinde ve Facebook’a ilişkin algılarının mahremiyet kaygısı üzerinde etkisi bulunup bulunmadığını incelemektir. Ocak 2014 verilerine göre, Türkiye’de, toplam nüfusun (81.6 milyon) %47’si (38 milyon) aktif olarak sosyal medya platformlarını kullanmaktadır. Kullanıcılar, sosyal medyada günde ortalama 2 saat 37 dakika geçirmektedirler. İnternet kullanıcılarının en yaygın olarak kullandıkları sosyal ağ, Facebook’tur.3 Araştırmanın evrenini, İstanbul’da Facebook kullanıcıları oluşturmaktadır. Örneklem oranı, %95 güvenilirlik aralığında ve 0.02 hata payı ile toplam 500 kişi olarak hesaplanmıştır. Veri toplama aracı olarak, olgusal ve yargısal kapalı uçlu sorulara yer verilen çevrimiçi anket kullanılmıştır. Anket formu, ilgili literatür taranarak hazırlanmış; ayrıca, uzman görüşü alınarak kapsamı bakımından değerlendirilmiştir. Anket sorularının, 50 kişi ile pilot çalışması yapılmıştır. Bu bağlamda, anketin araştırma için yeterli bilgi toplamaya uygun olduğu görülmüştür. Çevrimiçi anket, 2 - 12 Nisan 2012 tarihleri arasında İstanbul’da yaşayan 13 yaş üstü Facebook kullanıcılarını temsil eden 514 kişiye uygulanmıştır. Anket, e-posta gruplarında ve Facebook üzerinden dağıtılmıştır. Örneklem yöntemi olarak kişilerin diğer kişileri araştırmaya davet ettikleri kartopu örneklemi kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen veriler SPSS 19.0 paket programında değerlendirilmiş; yüzde ve frekans dökümleri alınmıştır. Araştırmaya katılanlara ilişkin demografik veriler Tablo 1’de belirlenmiştir.
Tablo 1. Katılımcıların Demografik Dağılımı
|
| Yüzde
| Cinsiyet
| Kadın
| %47,0
| Erkek
| %53,0
| Doğum Tarihi
| -1970
| %7,6
| 1971-1980
| %26,3
| 1981-1990
| %54,5
| 1991 +
| %11,6
| Medeni Durumu
| Evli
| %34,4
| Bekar
| %59,2
| Dul/Boşanmış
| %3,7
| Diğer
| %2,7
| Eğitim Durumu
| İlkokul/Ortaokul
| %4,3
| Lise
| %39,8
| Üniversite
| %46,1
| Yüksek Lisans/Doktora
| %9,8
| Çalışma Durumu
| Tam zamanlı çalışıyor
| %68,1
| Yarı zamanlı çalışıyor
| %4,1
| Öğrenci
| %20,8
| Ev Hanımı
| %1,0
| Emekli
| %1,0
| İşsiz, iş arıyor
| %2,1
| İşsiz, iş aramıyor
| %1,0
| Diğer
| %1,9
| Araştırmaya katılanların %47’si kadın, %53’ü erkektir. 1970 ve öncesinde doğanların oranı %8, 1971-1980 arasında doğanların oranı %26, 1981-1990 arasında doğanların oranı %55, 1991 sonrasında doğanların oranı ise, %12’dir. Katılımcıların ortalama yaşı 30 olarak hesaplanmıştır. Türkiye İstatistik Kurumu 2011 Yılı Hane Halkı Bilişim Teknolojileri Kullanım Araştırması sonuçlarına göre, internet kullanımı, 35 yaş altı erkeklerde ve kadınlarda, lise ve üstü eğitim düzeylerinde, çalışanlarda ve öğrencilerde toplumun diğer kesimine göre daha yüksektir (www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=8572, 04.04.2012). Bu bağlamda, anket çalışmasına katılanların Türkiye’deki internet kullanıcısı profiline benzer özellikler gösterdiği söylenebilmektedir. Çalışmaya katılanların yarısından fazlasının bekar (%59), %34’ünün ise, evli olduğu görülmüştür. %4’lük bir oranda dul/boşanmış katılımcı bulunurken, %3’ü de medeni durumunu diğer olarak tanımlamıştır. Çalışmaya katılanların görece eğitimli kişiler oldukları söylenebilmektedir. İlköğretim/ortaokul mezunlarının oranı %4 iken; %40’lık bir kesim lise, %46’lık bir kesim ise, üniversite mezunlarıdır. Yüksek lisans ve doktora yapanların oranıysa %10’dur. Ayrıca, katılımcıların büyük bir kısmı çalışmaktadır (%72). Öğrencilerin oranı %21’dir. Ev kadınları, emekliler ve işsizlerin oranı %7’nin altındadır. Araştırma, üç bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, araştırmaya katılanlara, Facebook’taki arkadaşlarının yüzdelik dağılımı, Facebook hakkındaki algıları, Facebook’u kullanma amaçları, Facebook profilinin güvenliğini sağlamak amacıyla gerçekleştirilen davranışlar, Facebook’ta mahremiyet hakkındaki kaygıları sorulmuş ve frekans tabloları oluşturulmuştur. İkinci bölümde, araştırmada kullanılan ankette yer alan maddelere faktör analizi uygulanmıştır. Kullanıcıların Facebook kullanım amaçları bağımsız değişken olarak kullanılmak üzere faktör analizine alınmış ve analizin sonucunda üç faktör altında toplanmıştır. Birinci faktör sosyal katılım; ikinci faktör etkileşim; üçüncü faktör ise, mesajlaşma olarak tanımlanmıştır. Bu üç faktör toplam varyansın %65,1’ini açıklamaktadır (Tablo 7). Kullanıcıların Facebook hakkındaki algıları iki faktör altında toplanmıştır. Birinci faktör iletişim algısı, ikinci faktör fırsat algısı biçiminde tanımlanmıştır. Bu iki faktör toplam varyansın %52.1’ini açıklamaktadır (Tablo 8). Ankette, kullanıcıların Facebook’ta güvenlik ayarları ile ilgili uygulamaları, kişileri listelerine kabul ederken gösterdikleri seçicilik gibi bilgileri içeren maddeler faktör analizi yapılarak incelenmiş, toplam varyansın %55.6’sını açıklayan tek bir faktör elde edilmiştir. Elde edilen bu faktör sergilenen güvenlik davranışı olarak tanımlanmıştır (Tablo 9). Ankette yer alan mahremiyet kaygısı ile ilgili maddelere uygulanan faktör analizi sonucunda, toplam varyansın %64’ünü açıklayan tek bir faktör elde edilmiş ve mahremiyet kaygısı olarak adlandırılmıştır (Tablo 10). Son bölümde ise, elde edilen faktörler arasındaki ilişkilerden yola çıkarak oluşturulan hipotezler test edilmiştir. Facebook’un kullanım amaçları ve Facebook’ta sergilenen güvenlik davranışları arasındaki korelasyon incelenmiş; ardından regresyon analizi yoluyla Facebook kullanım amaçlarının sergilenen güvenlik davranışları üzerindeki etkisi araştırılmıştır (Tablo 11). Daha sonra, Facebook algıları ve Facebook’a ilişkin mahremiyet kaygısı arasındaki korelasyon incelenmiş ve Facebook algılarının mahremiyet kaygısı üzerindeki etkileri araştırılmıştır (Tablo 12 ve Tablo 13). Verilerin analizinde. 05 anlamlılık düzeyi kabul edilmiştir.
Araştırmanın hipotezleri aşağıdaki gibi belirlenmiştir:
H1a: Facebook’un sosyal katılım amaçlı kullanımı ile Facebook’ta sergilenen güvenlik davranışı arasında anlamlı bir ilişki vardır. H1b: Facebook’un sosyal katılım amaçlı kullanımı, Facebook’ta sergilenen güvenlik davranışı üzerinde anlamlı bir etkiye sahiptir. H2a: Facebook’un etkileşim amaçlı kullanımı ile Facebook’ta sergilenen güvenlik davranışı arasında anlamlı bir ilişki vardır. H2b: Facebook’un etkileşim amaçlı kullanımı, Facebook’ta sergilenen güvenlik davranışı üzerinde anlamlı bir etkiye sahiptir. H3a: Facebook’un mesajlaşma amaçlı kullanımı ile Facebook’ta sergilenen güvenlik davranışı arasında anlamlı bir ilişki vardır. H3b: Facebook’un mesajlaşma amaçlı kullanımı, Facebook’ta sergilenen güvenlik davranışı üzerinde anlamlı bir etkiye sahiptir. H4a: Facebook’un iletişim ortamı olarak algılanması ile Facebook’a ilişkin mahremiyet kaygısı arasında anlamlı bir ilişki vardır. H4b: Facebook’un iletişim ortamı olarak algılanması, Facebook’a ilişkin mahremiyet kaygısı üzerinde anlamlı bir etkiye sahiptir.
H5a: Facebook’un fırsat ortamı olarak algılanması ile Facebook’a ilişkin mahremiyet kaygısı arasında anlamlı bir ilişki vardır.
H5b: Facebook’un fırsat ortamı olarak algılanması, Facebook’a ilişkin mahremiyet kaygısı üzerinde anlamlı bir etkiye sahiptir.
Araştırmanın ModeliFacebook’un sosyal katılım amaçlı kullan H1a, H1b Facebook’un etkileşim amaçlı kullanımı
| H2a, H2b Facebook’ta sergilenen güvenlik davranışı
| Facebook’un mesajlaşma amaçlı kullanı H3a, H3b Facebook’un iletişim ortamı olarak algılanması
| H4a, H4b Facebook’a ilişkin mahremiyet kaygısı
| Facebook’un fırsat ortamı olarak algılanması
| H5a, H5b Şekil 1. Araştırmanın ModeliBulgular:Tablo 2. Facebook Arkadaşlarının Dağılımı Araştırmada, Facebook arkadaşlarının kimlerden oluştuğu sorusunun güvenlik davranışı ve mahremiyet kaygısı konusunda bir veri oluşturabileceği düşüncesinden hareketle katılımcılardan arkadaşlarının yüzdelik dağılımını vermesi istenmiştir. Katılımcılarının arkadaşlarının %27’si gündelik hayatta görüştükleri kişilerdir ve bu kişiler en büyük payı oluşturmaktadır. Okul arkadaşları ve mezun olunan okuldan arkadaşları %30’luk toplama ulaşmaktadır. Akrabaların oranı %15 ve iş arkadaşlarının oranı da yine %15’tir.
Üye olunan sosyal topluluklardan gelen arkadaşlar %5, arkadaşların arkadaşlarını %3, tanımadıkları kişiler ise %2 oranında arkadaş listesinde yer almaktadır. Dağılıma bakıldığında, yüzdeler gündelik hayatta yapılan bir takım görüşmelerin Facebook üzerinden yapıldığını düşündürmektedir. İş arkadaşlarının yüzdesinin gündelik yaşamda görüşülen kişilerin yüzdesinden düşük olduğu görülmektedir. İş arkadaşları ile akrabaların oranı eşittir.
Tablo 3. Facebook Algıları (Katılıyorum Yanıtları Yüzdesi)
Katılımcıların Facebook algılarını anlayabilmek amacıyla bir dizi görüş sayılmış ve bu görüşlere katılıp katılmadıkları sorulmuştur. %83’lük bir kesim Facebook’u arkadaşlarla iletişim kurulan bir alan olarak tanımlamaktadır. Çevresindeki insanlardan haberdar olmak için kullanılan bir alan olarak görenlerin oranı da %82’dir. %56’lık bir kesim için Facebook eğlenceli bir boş zaman etkinliğidir. %50’lik bir katılımcı kitlesi için Facebook görüşlerin özgürce ifade edildiği bir alandır, öte yandan %56’lık bir kesim de Facebook’u kişi ve kurumların takip edildiği bir alan olarak düşünmektedir.
%33’lük bir kesim Facebook’un yeni arkadaşlar edinilen bir ortam olduğu görüşüne katılırken; katılımcıların yalnız %17’si yeni iş olanakları sağladığı görüşünü taşımaktadır. Arkadaşlarla iletişim kurmak ve çevredeki insanlardan haberdar olmak için Facebook kullanıldığı konusunda görüş bildirenlerin oranının diğerlerine nazaran yüksek olması, Facebook kullanımının sosyalleşme için bir araç olarak algılanma eğilimini ortaya koymaktadır. Bu yüzdeler, sanal ortamda fikirleri ifade etmede insanların kendilerini daha rahat hissettikleri yönünde yorumlanabilecek olan “görüşlerin özgürce ifade edildiği bir alan” tanımından daha yüksektir. Facebook’un iş olanaklarına ulaşmada bir alan yaratabileceği konusunda fikir bildirenlerin oranının diğer tüm görüşlere nazaran daha düşük olduğu görülmektedir.
Tablo 4. Facebook’un Kullanım Amaçları
Katılımcıların, Facebook’un kullanım amaçları arasında ilk sıralarda yer verdikleri arkadaşına mesaj göndermek (%79), duvarını okumak (%78), kişisel profilini ve fotoğrafları güncellemek (%75), duvarına yazmak (%69), kişisel mesajlar göndermek (%68), arkadaşının duvarına yazı yazmak (%61), arkadaşının duvarını okumak (%57) olarak belirlenmiştir. Bununla birlikte, katılımcıların sosyal aktivitelere görece az katıldıklarını görmekteyiz. Sosyal aktivitelerden haberdar olmak %64 gibi yüksek bir orandayken, sosyal gruplara katılmak %44, sosyal aktivitelere katılmak %36, sosyal gruplara arkadaşlarını davet etmek %27, sosyal aktivite düzenlemek %23, sosyal grup oluşturmak %23 gibi düşük oranlarda kalmaktadır. Oranlara bakıldığında, arkadaşlara mesaj göndermek ve almak amacıyla kullanımın en yüksek düzeylerde olduğu görülmektedir. Sosyal aktivitelere katılım ve sosyal aktivite düzenleme öğelerinin görece daha az kullanım amacı teşkil etmesi, Facebook’un sosyal yaşam alanında grup etkinliklerinden ziyade kişilerarası iletişim aracı olarak görülme eğilimini ortaya koymaktadır.
Tablo 5. Facebook’ta Güvenlik Açısından Yapılanlar (Geçerli Yanıtlarının Yüzdesi)
Katılımcılara Facebook’ta güvenlikle ilgili yapabilecekleri bazı davranışlar sayılmış, her bir davranışın onlar için ne kadar geçerli olduğu sorgulanmıştır. Buna göre, araştırmaya katılan kişilerin %87’si Facebook’ta kimlerle arkadaş olduğu konusunda temkinli olduğunu, %84’ü Facebook profiline yüklediği fotoğraflar konusunda titiz davrandığını söylemiştir. Ayrıca, yine %83’lük bir kesim, Facebook’ta dahil olduğu grupları dikkatle seçtiğini belirtmiştir. Öte yandan bu tür kontrollerin dışında Facebook profilini başkasının gözünden gör seçeneğiyle kontrol edenlerin oranının görece düşük kaldığı (%64), Facebook profilinin gizlilik ayarlarını düzenli olarak kontrol edenlerin oranının %61 olduğu da görülmektedir. Haber kaynaklarının gizlilik ayarlarını düzenli olarak kontrol edenlerin oranıysa %52’dir. Elde edilen yüzdeler, arkadaş ve yüklenen fotoğrafların seçiminde daha titiz davranılmasına rağmen, gizlilik ayarları konusunda yapılan etkinliklerin daha düşük oranda sergilendiğini göstermektedir. Güvenlik davranışı daha çok bireyin kendi seçimlerine odaklanırken, yapılan seçimlerin dışında oluşabilecek tehditlerin daha az dikkate alındığı görülmektedir.
Tablo 6. Facebook’ta Mahremiyet Hakkındaki Kaygılar (Geçerli Yanıtlarının Yüzdesi) Araştırma çalışmasına katılanlara, Facebook kullanıcılarının taşıyabileceği bazı mahremiyet kaygıları sorulmuş, bu kaygıları ne kadar taşıdıkları sorgulanmıştır. Katılımcıların en fazla kaygılandıkları konular kimlik bilgilerinin çalınması (%46); bilgilerin üçüncü şahıslarla paylaşılması (%43), tanımadıkları kişilerin Facebook aracılığıyla kendileriyle iletişim kurması (%40), başkalarının kendisi hakkında utanç sıkıntı duyacağı bilgileri paylaşması (%34) olarak belirlenmiştir.
|